Connect with us

Son Dakika

Fütüvvet ağacını yeşertmek zorundayız!

Yayınlandı:

-

“Fütüvvet bir âlemdir, onun arzı iman, seması marifet, yıldızı hidayet, ayı muhabbet, bulutu akıl, yağmuru rahmet, bostanı edep, ağacı taat, meyvesi hikmettir.” Cebrail’in “La feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar” sözleriyle övdüğü rivayet olunan Hz. Ali, fütüvvetin menbağı olarak kabul edilmiş ve kendisi de fütüvveti böyle tarif etmiştir. Bu tarif şöyle de izah olunur: “Fütüvvet ağacı biter sıdk u safadan ve emanet saklamaktan ve keremden ve mürüvvetten ve hayâdan. Bu, vasf-ı imandır. Her kim bu vasıftan taşra olsa, Allah-u Tealâ ondan bizar olur. Ol ağacın özü Allah yoluna ihsan kılmaktır, budakları edeptir, hayâdır ve kökü tevhiddir ve tehlildir. Ve yemişi marifettir, evliya sohbetidir ve ol ağacın suyu rahmettir. Ve rahmet ile su verilir ve kudretten ol su evliyanın gönül tahtına akar, ol ağaç yiğidin gönül tahtında biter. Budakları yücelir, nur ile celâle erişir.”

Yiğitlerin namı: feta

Fütüvvetin hakikati, ilk insan Hz. Âdem’den (a.s.) Resulullah’a (s.a.) kadar nübüvvet ile beraber miras olarak gelmiş, O’ndan Hz. Ali ve ashab-ı kiramın büyükleri vasıtasıyla Ümmet-i Muhammed’e intikal etmiş, bir hal ve meşrep olarak çağlar boyu yaşatılmıştır. İlk fütüvvetname müelliflerinden Abdurrahman Sülemi’ye göre fütüvvet kavramı feta kelimesinden gelir. Türkçe karşılığı yiğit ve delikanlı olup aslında asil ve kâmil insanı ifade eder: “Fütüvvet, Allah’ın emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve batınen, gizli ve aşikar ahlakın en güzeline sarılmaktır.” “Kimde Âdem’in özrü, Nuh’un sebatı, İbrahim’in vakarı, İsmail’in istikameti, Musa’nın ihlası, Eyyub’un sabrı, Davud’un tesbihi, Muhammed’in (s.a.) cömertliği, Ebubekir’in merhameti, Ömer’in hamiyeti, Osman’ın hayâsı, Ali’nin ilmi varsa sonra da bunlarla beraber nefsini horlar, ayıplarını görürse o kimse fütüvvet sahibidir. Feta adını hak eder.” Fetanın temel özelliği cömertlik ve fedakarlıktır. Cömertlikte Hatem-i Tâi, fedakârlıkta Hz. Ali fetanın en güzel örnekleridir. Sülemi, Hz. Âdem’i (a.s.), fütüvvet davetine koşanların ilki olarak vasıflandırır: “Onun ismi irade mahallinde sabit, cismi haşmet evinde sakin, nurlarla ve masumlukla desteklenmiş, keramet tacıyla taçlanmış, selamet evine girmiştir”. Daha sonra Habil, Şit, İdris, Nuh, Hud ve Salih (a.s.) ile devam eden fütüvvet hakikati bütün nebilerde tecelli etmiştir.

Şed kuşağını kuşanmak

Fütüvvetin sembolü şed denilen bir kuşaktır. Fütüvvetnamelere göre Hz. Adem’e fütüvvet şeddi Cebrail, Mikail ve İsrafil tarafından kuşatılmıştır. Resulullah’a (s.a.) ise Miraç gecesinde cennetten getirilen şed kuşatılmıştır. Fütüvvet şeddi yedi nefs mertebesini temsilen yedi usul üzere bağlanır; Şedd-i Elifi, Şedd-i Cevkani, Şedd-i Lamelifi, Şedd-i Kavsi, Şedd-i Mihrabi, Şedd-i Süleymani ve Şedd-i Yusufi. Fütüvvet ehli derecesine göre hangi mertebedeyse o mertebenin usulünce şed kuşanır.

Sülemi’ye göre Kur’an’da Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa’nın yol arkadaşı Yuşa (a.s.) ve Ashab-ı Kehf feta sıfatıyla vasıflandırılmışlardır. Sülemi, Kur’an-ı Kerim’de fütüvvete işaret eden ayet-i kerimeleri şöyle sıralar: “Her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin. Hiçbir kimseyi Rabbine ibadette ortak tutmasın.” (Kehf Suresi, 110) “Affı al, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) ve Ömer b. Abdülaziz’in hilafetinden beri her Cuma hutbelerde okunan ayet-i kerime: “Allah adaleti, iyiliği, yakınlara vermeyi emreder, fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl Suresi, 90) İbrahim’in (a.s.) fütüvvetine dair “Onları söyleyip duran bir feta işittik, ona İbrahim denilir, dediler.” (Enbiya Suresi, 60) ve Ashab-ı Kehf’in fütüvvetine dair “Onlar Rabblerine inanmış fetalardı ki biz de onların hidayet ve sebatlarını arttırmıştık.” (Kehf Suresi, 13) ayet-i kerimelerini delil gösterir. Sülemi daha sonra çok sayıda hadis-i şerifi senetleriyle birlikte nakleder. Ashab-ı Kiram’ın, tabiinin, birçok zahid ve sufinin sözleriyle davranışlarını misal olarak göstererek fütüvvetin ilkelerini açıklar. Bu nakiller fütüvvetin İslam toplumunda bilinen ve yaşanan bir vakıa olduğunu göstermektedir.

En zor günde fütüvvete sığındı

Hilafet merkezinin hakimiyetinin dağılmaya yüz tuttuğu, siyasi bölünmüşlük ve ardı arkası gelmeyen mezhep kavgalarının bütün İslam memleketlerine hakim olduğu bir dönemde, İslam Medeniyeti bir yandan Haçlı Seferleri’nin, diğer yandan Moğol istilasının kıskacına girer. Üst siyasi yapılarda birliğin sağlanamaması, Müslümanların kurduğu Medeniyeti büyük bir felaketle karşı karşıya bırakır. Bu yıkım döneminde Halife Nasır Lidinillah, bir kurtuluş ümidi olarak, kendisi de fütüvvet şeddi kuşanarak Seyyid’ül Fityan ünvanını alır ve fütüvvet ehlini teşkilatlandırır. Avarif-i Maarif müellifi Bağdatlı büyük sufi Şehabeddin Suhreverdi, kendisine Şeyh’ul Şuyuh ünvanı verilerek bu teşkilatın başına geçirilir. Fütüvvet teşkilatı kısa zaman içerisinde, tasavvufi zümreler tarafından dünyanın dört bir yanında örgütlenir. Gençler ve esnaf, İslam ahlakını esas alan bir eğitimden geçirilerek hem işgallere karşı fiili bir direniş gücü oluşturulur, hem de İslami toplumsal yapının temellerinin, bilhassa da çarşı ve pazar ahlakının korunması sağlanır. Gerçekten de bu işgal ve yıkım döneminde Müslüman toplum yapısının bozulmayışı, daha sonra medeniyetimizin yeniden dirilişinin temel dinamiklerinden biri olmuştur. Halk arasında teşkilatın şeyhlerden müteşekkil üst kadrosu Rical’ül Gayb adıyla bilinmiş, gizli toplantıları da Kırklar Meclisi adıyla efsaneleşmiştir.

Tapınak  şövalyeleri mi?!

Von Hammer başta olmak üzere birçok tarihçiye göre fütüvvet teşkilatı, hemen hemen aynı dönemlerde faaliyete geçen Templier Şövalyeleri ve benzeri şövalye tarikatlarına, hatta Mason teşkilatına esin kaynağı olmuştur. Teşkilatın etkinliğinin tesirlerinin anlaşılması açısından belirtelim ki Moğol ilerleyişini durduran Memluk Sultanı Baybars fütüvvet teşkilatına bağlı idi. Anadolu Selçukluları’nın son hükümdarlarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile I. İzzeddin Keykavus ve son vezirlerinden Celaleddin Karatay ile Muiniddin Pervane fütüvvet teşkilatı mensubu idiler. Yine Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali de bu teşkilatın Anadolu’daki temsilcilerindendir. Sadreddin Konevi’nin babası Mecdüddin İshak, Suhreverdi’den sonra Şeyh’ul Şuyuh makamına oturan ve teşkilatın başına geçen Evhadüddin Kirmani, İbn Arabi ve hatta Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled fütüvvet ehliydiler. Beraberce Anadolu’ya geçmiş ve teşkilatı Anadolu’da muhkem bir güç haline getirmişlerdir. Evhadüddin Kirmani’nin halifelerinden Ahi Evran, teşkilatın Anadolu kolu olan Ahiliğin kurucusu olmuştur. Neticede bu yapı, Devlet-i Âliye’nin kuruluşunda aktif rol almış, Osman Gazi’den başlayarak Âl-i Osman soyundan gelen sultanlar fütüvvet şeddi kuşanmışlardır. Osman Nuri Ergin’e göre, Osmanlı sultanlarının kılıç kuşanma törenleri aslında bir fütüvvet merasimidir. Aşık Paşazade Tarihi’nde, Orhan Gazi’nin, teşekkül ettirdiği yaya ordusuna Ahi kıyafeti giydirttiği nakledilmiştir.

Fütüvvetnameler

Fütüvvet adab ve erkanını izah eden fütüvvetnameler çağlar boyu aynı  zamanda birer ahlak kitabı olarak İslam toplumunu şekillendirmişlerdir. Selman-ı Farisi ve Cafer-i Sadık Hazretleri’ne ait olduğu rivayet olunan fütüvvetnameleri saymazsak Sülemi’nin fütüvvetnamesi ilk sırada gelir. Şeyh’uş Şuyuh Şehabeddin Suhreverdi ve İbn Arabi, eserlerinde fütüvvet bahsine geniş yer ayırmışlardır. Abdurrezzak Kaşani, Alaüddevle Semmani, Ahmet b. İlyas Hartburti, Necm-i Zerkub, Nasiri, Hüseyin Vaiz Kaşifi, Burgazi, Şeyh Eşref b. Ahmed, Seyyid Hüseyin b. Gaybi, Razavi, Hoca Can Bursevi, Yasin Şami er Rufai, meşhur fütüvvetname müellifleridir. Sayısız anonim fütüvvetname de yazılmıştır. Bilinen son fütüvvetname müellifi, Sultan III. Selim Han ve Şeyh Galib’in yakın dostlarından Esrar Dede’dir.

“Her hal ve her vakit senden bir çeşit fütüvvet ister” diyor Sülemi. Gerçekten de içinde bulunduğumuz çağın ve içinde bulunduğumuz halin fütüvvete ekmek ve su kadar ihtiyacı bulunmakta. Kanaatimizce fütüvvet teşkilatı, günümüz Dünya Müslümanları arasında, hem Müslüman gençlerin hayra hizmet yolunda eğitim ve organizasyonunun yeniden sağlanması, hem de artık esamesi bile okunmayan İslam ahlakına bağlı esnaf sınıfının yeniden teşekkülü için bir model olarak incelenmeli ve medeniyetimizin ihyası sürecinde yeniden inşa edilmelidir.

İlgilenenler için:

1-Tasavvufta Fütüvvet, Abdurrahman Sülemi, Tercüme: Süleyman Ateş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1977

2-XIII – XVI.  Asırlardaki Anadolu’da Fütüvvetnamelere Göre Dini İnanç Motifleri, Mehmet Saffet Sarıkaya, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002

Abdülhamid Ahdar hatırlattı
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/hikmet/futuvvet-agacini-yesertmek-zorundayiz-h7909.html

Yorum Yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir