Son Dakika
Allah bir kulunu severse…
“Allah bir kulunu severse, sevdiğine gönderir”
Büyükler bir sözü vardır, tasavvuftan gaye Allah’ı kula, kulu Allah’a sevdirmektir. Öncelikle kul Allah’ı sevecek ki Allah’ta kulu sevsin. Muhtaç olan, varlık sahibinin kapısına gider. Ancak bu gidişinde bir edebi, bir yolu yordamı olmalı. Bir mevki sahibi kimsenin karşısına çıkarken, insan şöyle bir toparlanır, ne diyeceğini planlar, öyle girer. Oysa kul her daim Allah’ın huzurundadır. Huzurdan kopmamak içinde her zaman derli toplu olmak şarttır. Bunu nasıl başaracağının püf noktalarını Dr Ahmet Çağıl, son derece kibar ve akıcı bir üslupla bir sohbet meclisinden anlatıyor.
”Ey bir özge muhabbetin âlimi…”
İnsan muhabbetle yol alır. Hiçbir iş muhabbet olmadan ilerlemez. Buna ilaveten kalbinde birden fazla sevginin bulunmasını da çatal kazığa benzetiyor yazar. “Nasıl ki çatal kazık yere batmazsa bir gönülde iki muhabbetle de yol alınmaz.” Peki, muhabbet nedir, kime karşı muhabbet duyulmalı, insan bunu nasıl kontrol eder, derseniz bunun cevabını yazar kitapta Şah-ı Nakşibendi Hz ve Hızır (a.s.)kıssasıyla bizlere söyle anlatıyor: Nakşibendi Hz çok zor bir durumdadır. Mürşidi Emir Külal Hz’ni ziyarete giderken Hızır (a.s.) O’nun karşısına çıkar. Sağında solunda dolanır ama Şah-ı Nakşibendi Hz O’na bakmaz. Bana hiç mi ihtiyacın yok,beni tanımadın mı, der Hızır (a.s.). “Tanıdım ama benim bir kalbim var onu da mürşidime verdim” der ve kalbini dağıtmadan yoluna devam eder Şah-ı Nakşibendî Hz. Allah dostları kendilerine yöneltilen muhabbetin yönünü bir sonraki adımla Rasulullah’a (s.a.v.) çevirirler. Çünkü Habibullah O’dur.
İnsan ya Allah’ı sever ve sevdiği diğer ne varsa O’nun aşkına sever, ya da nefsini sever ve sevdiği ne varsa nefsi için sever. Dünya ve içindekiler lanetlenmiştir ancak ilim öğrenenler ve üzerine Allah’ın adı anılarak başlananlar hariç. Dünya, bizi gaflete düşürdüğü ve Allah’ı unutturduğu için kötüdür, diyor yazar. Diğer bir yandan küçük bir ayrıntı gibi görünen bu ince çizgi, insanın dünya ve ahiret dengesini temsil ediyor. İnsan muhabbetle yola çıktıktan sonra ilim ve akıl ile yol almazsa tek başına muhabbette insan için yetmez. Muhabbet kapılardan bir kapıdır, bu kapıyı açıp girmeden de başka kapıları açmak zordur.
Üç kuşaktan bir haber
Kitap yedi bölümden oluşuyor. Muhabbet. Teslimiyet, mürşid nazarı, mürşid-i kamil, mürşid-i kamili ziyaret, nefis terbiyesi ve hizmet. Bütün bu bölümlerde yazarın bizzat kendi yaşadığı tecrübelerini birinci ağızdan dinliyoruz. Çünkü zaman artık çok değişti. Söylenilen sözlerin kaynağı çok önemli, sözü söyleyenden dinlemek çok önemli. Bazen sözü nakleden insanlar kötü niyetli olmasa da eksik ya da fazla söyleyerek insanları yanlış yönlendirebiliyor. Üç kuşak Allah dostunun yanında bulunmuş Dr. Ahmet Çağıl. Gavs Hz, Seyyid Muhammed Raşit Hz ve Seyyid Abdülbaki Hz’nin hizmetini sürdürürken aynı zamanda da bu yolun inceliklerini sorup öğrenerek aldığı bilgileri sohbetler yoluyla sevenlere ulaştırmıştır. “Söz uçar, yazı kalır.” düsturunca da Semerkand Yayınları bu sohbetleri kitaplaştırarak okuyucuların istifadesine sunmuştur.
Hangi muhabbet?
“El kârda gönül yârda.” Diye bir söz vardır. Allah’ın sevgisine ulaşma gayreti demek dünyayı tamamen terk etmek demek değildir. Dünya hayatını idame ettirmek için çalışmak şarttır ama dünya malının da dünyada kaldığını unutmadan. Bu konuda kitapta şöyle bir söz nakledilir: “Mürşid-i kâmiller kendilerine intisab edenlerin kalp gözünü dünya sevgisinden uzaklaştırırlar. Bunun anlamı dünyayı tamamen terk etmek demek değildir. Ahiret muhabbetini, dünya sevgisine tercih etmek demektir. Bir evi birde bağı/bahçesi olan bir kimse her ikisini de sever. Fakat evin tamiri bağın geliriyle olduğu halde evini daha çok sever. Ahiret muhabbetini, dünya muhabbetine tercih de aynen buna benzer. Asıl maksudu vasıta olana tercih etmek lazım.”
Muhabbetten asıl gaye
Muhabbetten asıl gaye ilim, akıl ve zikir bütünlüğüne ulaşmaktır. Yoksa insan bir kimseye “Seni çok seviyorum! “dediğinde bile, insan kendisini sevenden bunu ispat etmesini ister. Bir insan bile bunu istiyorsa Allah’ın, kullarından muhabbetin sonucunda zikre ulaşmasını, akıl çizgisinde yol alarak ilmin noktalarına varmasını istemesi yadırganacak bir şey değildir. M. Saki Erol bu konuda şöyle söylüyor:
“Gavs Hz.leri zamanında muhabbet daha da zirvedeydi. Seyda Hz’den sonra, artık Seyyid Abdulbaki Hz. döneminde emeklemeyi bitirdik. Onun için memeyi, emziği ve sütü bıraktık ve yürümeğe başladık. İlim, akıl ve zikir ön plana çıktı. Çünkü hep muhabbetle olmaz. Muhabbet nereye kadar götürür ki? Ama ilimle, akılla ve zikirle gittiğin zaman bu ebedül ebeddir.”
İnsanlar arasındayken yapmadığı bir fiili yalnız kaldığında da yapmamak, nereye giderse gitsin, ne kadar gizli düşüncelere dalarsa dalsın O’nun görmediği bir yer bilmediği bir şeyin olmadığı idrakine ulaşmak ve yaptıklarını yalnızca O’nun için yapmak ve yapmamak, bütün ilahi dinlerin ve bütün ibadetlerin özünde yatan gayedir. Muhabbetten gayede esasında budur.
Kitapta bir de okuyuculara Şah-ı Nakşibendi Hz’nin müjdesi var: “Allah bir kulunu severse, sevdiğine gönderir, terbiye ettirir, azametine yakışacak şekilde ona edep öğretir ve nihayet onu sever. Sana müjdeler olsun. Seni bir mürşide gönderdiyse haberin olsun Allah seni seviyor demektir.” Şah-ı Nakşibendî Hz.
Kalbi, birçok yârin elinden ve dîlinden yâre almışlara “Yâr ile Şimdi” bir doktor tavsiyesidir.
Tuğba Kaya kalbe derman önerdi
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/allah-bir-kulunu-severse-h3021.html