Son Dakika
Kalbin katılığı kuvvetli bir zikirle yumuşar ancak
İbn Ataullah El İskenderi Hazretleri, ülkemiz insanlarının ‘Hikmetler’ kitabıyla tanıdığı mağrib evliyasının büyüklerinden. Daha önce eserlerinden bir kaçı Üsküdar Yayınevi tarafından neşredilmişti. O neşredilen eserlerinden biri zikir ile alakalıydı. Üsküdar Yayınevi tarafından yayınlanan bu eser, Nefes Yayınları tarafından bir kez daha basıldı. Mehmet Akıncı tarafından çevirisi yapılan eser, Nefes Yayınları’nın yeni yılda neşrettiği güzel eserlerden biri.
Şazelî yolunun köşe taşlarından bir zât-ı şerif olan İbn Ataullah Hazretleri, zikir kavramını bir çok boyutuyla birlikte alıyor. İbn Ataullah Hazretleri iyi bir zakirin ancak kalbini ve azalarını aynı anda kullanabildiğinde iyi bir zakir olabileceğini ifade ediyor. Tarikat yoluna yeni giren saliklerin kalbine salavat gibi dua mahiyetindeki zikirlerin, Allah’ın esmasından olan diğer lafızların zikrinden daha çok tesir edeceğini, zira dua eden kişinin Rabbine daha bir yakınlık duyacağını vurguluyor.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus bulunuyor. Mübtedi olarak isimlendirilen yeni dervişlere, Hakk’a henüz tam bir yakınlık kesbedemekleri için, dua mahiyetindeki zikirler tavsiye olunuyor. Dua eden kişinin manevi derecesi ne olursa olsun, “Bana dua edin, size icabet edeyim” ayeti kerimesi gereğince kişi Cenab-ı Allah’a ya da Cenab-ı Allah, kişiye yakınlaşır. Manevi yolda mesafe katetmiş salikler ise bulundukları halin muktezası olan isimlerle zikrederek bu yakınlığı sağlarlar.
Ney gibi iniler zakir
İmam-ı Gazzali Hazretleri, gerçekte zikrin, zikredilenin kalbe bütünüyle hakim olması ve zikrin ortadan kaybolması olduğunu söyler. Zikrin üç katmandan ibaret olduğunu ve özün bu katmanların ardında bulunduğunu ifade eder. “Öze ulaşmak için bunları geçmek gerekir. En dıştaki katman dil ile zikirdir. Zakir durmadan diliyle zikreder, bu esnada kalbini de diliyle birlikte olması için zorlar, zira kalbin zikre ikna edilmesi gerekir.” sözleriye ifade eder İmam Gazzali zikri. İbn Ataullah Hazretlerinin ifadeleriyle paralellikler arz eden bir yorumdur bu.
Zikreden azaların, nefesli çalgılara üflerken çıkan ses gibi sesler çıkardığını ve zikrin, bir yere sefere çıktığında mehteranla birlikte giden sultan gibi olduğunu vurgulayan İbn Ataullah, bir yerde bulunduğunda tıpkı suyun ateşi kovması gibi zikrin de kendisine zıt olan şeyleri kovarak, Hakk’ın dışındaki şeyleri uzaklaştırmak olduğunu söylüyor. Zikreden azaların, su şırıltısı, rüzgar uğultusu, tutuşurken ateşin çıkardığı ses, değirmen sesi, atların ayak sesi ve rüzgarın etkisiyle yaprakların çıkardığı ses gibi daha başka sesler de çıkardığını da söylüyor İbn Ataullah Hazretleri.
Dilin mi zikreden kalbin mi?
İnsanın bünyesinde toprak, su, ateş, hava gibi yerde ve göklerde bulunan maddelerdeki pek çok değerli ve değersiz elementler bulunur. İnsanın özünde bu elementler bulunduğundan, zikir esnasında kendisinden bu sesler duyulan biri, Allah’ı pek çok lisanla zikretmiş olur. Bu durumu İbn Ataullah Hazretleri dilin bütünüyle zikre dalmasının bir neticesi olarak zikreder ve şu cümleyi ekler: “Öyleki bazen zakir, zikretmeyi bırakınca, kalbi zikretme arzusuyla ana rahminde bebeğin hareket etmesi gibi kıvranır durur.”
İbn Ataullah Hazretlerine göre, esas olan zakirin, zikirle kendinden geçmesi ve bunun farkında olmamasıdır. Zikre dille başlanır, sonra zorlama ve daha sonra isteyerek kalbin zikretmesiyle devam edilir. Huşû duymadan kelimelerle yapılan zikir, dilin zikri. Huşû içinde kalple yapılan zikir, kalbin zikri. Kendinden geçerek zikredilen varlıkta kaybolup giderek edilen zikir ise gizli zikirdir.
Kuvvetli zikirle yumuşar katı kalpler
Dil ile zikrederken, etraftaki nesnelerin, kalple zikredildiğinde dünya ve içerisindekilerin, nefsle zikredildiğinde gök ve içerisindekilerin, ruhla zikredildiğinde kürsi ve içerisindekilerin, akılla zikredildiğinde arşı omuzlayan ve etrafında tavaf eden melekler ve mukarrabinin ruhlarının, gizlice zikredildiğinde ise, Zat-ı Zülcelal’e ulaşana kadar arş ve içerisindekilerin kişiyle birlikte zikre koyulduğunu vurguluyor İbn Ataullah. Allah’ın Bakara suresi 74. ayette katı kalpleri taşa benzettiğine değinen İbn Ataullah Hazretleri “Nasıl ki taş kuvvetle vurmadıktan sonra kırılmazsa, kalbin katılığı da kuvvetli bir zikirle vurulmadıkça yumuşamaz.” buyuruyor.
Zikretmek dururken ‘zikir yapmak’ ne demek?
Kitabın çevirisinde bazı hatalar bulunuyor. Bir tanesini ele alırsak, mütercim kimi zaman zakir derken, kimi zaman da ‘zikir yapan’ gibi manasız bir kelime kullanıyor. Zikretmek yerine de zaman zaman ‘zikir yapmak’ tabirini kullanıyor. Her ne kadar kendi başına ele alındığında ‘etmek’ fiiliyle ‘yapmak’ fiili aynı manada kullanılıyor olsa da ibadet ve manevi hususlarda ‘yapmak’ fiili yerinde bir kullanım olmuyor.
Kitabın muhtevasından gayrısı ile alakalı başka bir husus da daha önce de bir yayınevi tarafından basılması. Kitabın orjinal ismi “Miftahü’l Felâh ve Misbahü’l Ervah Fi Zikrillâh’il-Kerîmi’l-Fettâh”. Diğer tercüme eserlerde olduğu gibi bu eseri de yayıncılar, kitabı farklı şekilde isimlendirmişler. İlk yayıncı Üsküdar Yayınevi kitabın orjinal ismini oluşturan tamlamanın ikinci kısmından hareketle ‘Gönüllerin Neşesi Zikir’ ismini verirken, ikinci yayıncı Nefes Yayınları ilk iki tamlamayı Türkçe’ye çevirerek “Zikir; Kurtuluşun Anahtarı, Ruhların Kandili” şeklinde adlandırmış eseri. Kitabın künyesine orjinal ismi yazılırken “Kerîmi’l-Fettâh” kısmı yazılmamış. Bunlara azami dikkat edilmesi gerekiyor. Zira künye için kitabın namusu derler. Kitabın iki farklı isimle yayınlanması, İbn Ataullah Hazretlerinin zikirle alakalı iki ayrı kitabının bulunduğu gibi bir zanna sebebiyet verebiliyor. Ama ikisi de aynı kitap.
Bendeniz başka bir kitapta benzeri bir zanna kapılmıştım ve ancak eve geldiğimde ikisinin de aynı kitap olduğunu anlayabilmiştim. Yayınlanması önünde telif gibi bir problem olmadığı için bazı klasikler farklı yayınevler tarafından değişik isimlerle neşrediliyor. Ne yazık ki bu klasiklerin özenli bir şekilde yayınına rastlamak pek mümkün olamıyor.
Nefes Yayınları, neşrettiği İbn Ataullah’ın kitabında da dikkat edilmesi gereken bazı hususlarda gerekli inceliği göstermemiş. Tasavvufi ıstılahların günümüz Türkçe’siyle ifade edilmeye çalışılması mütercimin iyi niyetinin aksine kitabın anlaşılması yolunda bir engel oluvermiş. Istılahların Türkçe ifadesini metin içinde kullanmak yerine dipnotta anlamının verilmesiyle ancak daha sağlıklı bir çeviri olurdu.
Ahmed Sadreddin yazdı