Özel Haber

Mahzeninde yıldız tozları üreten genç bir müzisyen: İnan Yılmaz

Yayınlandı:

-

Sanat dünyasında hemen hemen her gün yeni bir isim, yeni bir çaba daha biz tanımadan kaybolup gidiyor. Bu kalabalık ve riskli zamanda çoğu insan özgün işler üretmek yerine hazır ve popüler olanı kopyalıyor, cover yapıyor ya da var olanı tüketiyor. Bu durumlar da tek tip insanlardan oluşmuş tıkanık bir sanat dünyasına neden oluyor. Yaratıcı ve kendine has insan sayısı bu kadar az olduğu halde, meşakkatli sanat yolunda ilerleyen sanatçılardan neden haberdar olamadığımızı anlamak çok zor.

Sanat dergileri, haber siteleri, radyo kanalları, sanat eleştirmenleri ve yüzlerce editör acaba ne ile meşguller? Bu meslekleri icra edenler zaten tanıdığımız isimleri bizlere hatırlatmak için mi varlar?

İşte bu tamamıyla tıkanmış  yolda olan nadir insanlar var ki inatla popüler kültürün ve algoritmaların tersine doğru ilerlemeye çalışıyorlar. Popüler, eski şarkıları okumak yerine kimsenin bilmediği, kendi şarkılarını titizlikle tamamlarken tüm yasal süreçlere ve zorluklara göğüs gererek bizlere ulaşıyorlar.

Peki kaç kişi için uğraşıyorlar? 1 kişi için mi? 5 kişi için mi? Yoksa 10.000 kişi mi? Kaç kişiden sonra başarı sayılmalı? Kıstassız, referansız bir yol! Onları devam etmeye güdüleyen motivasyon, delilik değil de nedir?

Kendi işlerini üretiyor, onlara güveniyor ve sabırla insanların fark etmesini beklerken yollarına hiç destek almadan tek başlarına devam ediyorlar.

Kuzenimizin yaptığı çikolatalı keke, “like” atmadık diye trip yediğimiz, ilgi budalası bir zamanda, yaptıkları iş gereği asıl buna ihtiyaç duyan fakat kimseden bir şey beklemeden, sessiz sedasız, kendi kitlelerine ulaşmaya çalışan bu insanlar uzaylı mı?

Beni şaşırtan şey tüm bu şartlarda, bir insanın o yalnız dünyasında, son derece kendinden emin sanki milyonların beklediği maddi, manevi, destekli bir projeymiş gibi sağlam işler ortaya koyma çabalarıdır.  Küçük ekipler ile çoğu zaman tek başlarına ve düşük bütçelerle sağlam işler çıkarmalarıdır.

Peki, bu insanlar bunu nasıl başarıyor? Nasıl bir eğitim alıyorlar ya da nasıl bir ortamdan geliyorlar? Onları görünce donanımları, iş bitirme anlayışları, özgünlükleri bizleri gerçekten şaşırtıyor?

Kimse onları tanımıyor. Kimse onlardan ilk işlerinde kusursuzluk beklemiyor. Hatta kimse onlardan bir şey beklemiyor. Belki de kimse  fark etmeyecek.

Ama bazı insanlar sanki bildiğimiz maddi, manevi güce sahip ve kendisinden yeni işler beklediğimiz, isim yapmış bir sanatçıymış gibi ilk paylaşımında kendi kendine bu saygıyla ve özenli davranışla bizlere “merhaba” diyor.

Bunu gerçekten çok şaşırtıcı buluyorum.

Öyle özel bir eseri ilk duyduğumuzda yaşadığımız şaşkınlık anı tam olarak sanatı, bize bu duyguyu yaşatan insansa sanatçının ta kendisinin ifadesi değilse nedir? Acaba tarihteki büyük isimlerden kaç tanesi ilk gün, ilerde her yapacağı işin sorumluluğunun bilincindedir?

İşte, bu nadir insanlardan bir tanesi de İnan Yılmaz. İki şarkı yayınlamış. Hangisini dinlerseniz dinleyin sesi de sözleri de sizi çok şaşırtacak. Deneyin!

Sade, derinliği olan sözler,  popüler kültürün tüm klişelerinden uzak çalışmaları ile Türk sanat dünyasında yeni yollar açacak diye düşünüyorum. Eğer, kendi kitlesini oluşturabilirse ardından gelecek bir çok isme ilham olabilecek özgünlükte sözler bunlar. İstediğiniz şarkısını istediğiniz satırından okuyun. İstediğiniz her hangi bir saniyeye gidin. İlk kez dinlediğimiz birinin bizde bu etkiyi yaratması için nasıl bir birikim gerektirdiğini düşünelim.

 

Peki, İnan Yılmaz Kimdir?

Sözü ve müziği kendisine ait, 17 yaşında (2001) yazmaya başladığı şarkılarını 2020 yılına kadar hiçbir yerde paylaşmamış. Kendisine ait üç yüzden fazla şarkı ürettiğini söyleyen sanatçı, en yakınındaki insanlardan bile sakladığını söylüyor.

Burada gerçekten çok enteresan bir hayat hikayesi ile karşı karşıyayız.

20 sene ve 300 eser. Kardeşleri ve arkadaşlarıyla bile şarkılarını paylaşmadığını söylüyor.

Kimseye “Yazdım, okur musun? Şarkı yaptım, dinler misin? Çizdim, bakar mısın? Beni destekler misin?” dememiş. “Bana bakın!”, “Beni görün!”, “Beni dinleyin!” dememiş.

Bu nasıl bir motivasyondur?

Sosyal medya hesapları bomboş. Hesapları algoritmalardan bir haber. Ama bu insanın, yaratıcı yönetmen ve sanat yönetmeni olarak özgeçmiş ve portfolyosuna baktığınızda ise sektörün ilklerinden biri olduğunu görüyoruz. Dijital ve geleneksel işlerde direktörlük yaptığını görüyoruz. En az yarısı, adını bildiğiniz iki yüzden fazla markanın işini yapmış. Sıfırdan büyüttüğü bir çok marka ve sıfırdan kurduğu birçok departman var.

Bu teknikleri neden kendi sosyal medya hesaplarında uygulayamıyor? Ya da uygulamıyor mu? Hem de algoritmaları hepimizden daha iyi bildiği halde!

Farklı yollardan yürümeyi seçen bu insanların bilmediğimiz planları ve hesapları mı var? Çünkü her hareketi son derece planlı görünüyor.

 

Kendisine bu soruyu sorarak başlıyoruz.

“Hayat hikayelerimizi, büyük kitlelerce merak edilmeden anlatmaya çalışmayı ahmakça buluyorum. Ayrıca şiir yazımı, ozanlık kültürü ve diğer sanat dalları bilge insanlarca bunu yapmayalım diye yaratıldı.” diyerek cevaplıyor. Aslında bu özet cümleyle bile çok şey anlatıyor.

Uzun yıllardır tasarım, reklam ve dijital dünyanın göbeğinde, deneyimli ve oldukça iyi eğitimli gerçek bir multidisipliner tasarımcı olarak süreci ileride dinlemek üzere gelecekteki bir zamana bırakıyoruz.

 

Aldığınız eğitimler müzisyenliğinizi nasıl etkiliyor?

Beni lütfen müzisyen olarak tanımlamayın! Bu konservatuvar öğrencilerine de saygısızlık olacaktır.  Müzisyen olmak başka bir şey. Fazıl Say bir müzisyendir.

Ama benim asıl disiplinim, üniversite mezuniyetim görsel sanatlar üzerinedir. Burada mütevazilik yapmıyorum. Ürettiğim müzik eserlerinin, zamanı aşacağından eminim. Söz veriyorum. Bu coğrafyadan 3 isim sayın dedikleri zaman akla gelen ilk isim olmak istiyorum. Çabam bunun içindir.

Ben, üretim kısmına önem veriyorum ve bu yönüme güveniyorum. Yunus gibi ardımda bırakacaklarımın içeriğine odaklanıyorum. Araçlara değil.

Müzik, müzik aletleri, insanlar, sanat anlayışı, algoritmalar ve evrenler değişir. Hatta tanrılarınız değişir ama detaylı düşünülmüş öğreti baki kalır. Bu yüzden multidisipliner ilerliyorum.

 

Ne zamandır müzik eserleri üretiyorsunuz?  Süreç nasıldı?

20 yılı geçmiştir. Gizli, saklı, kendi başıma söz ve besteler üretmem. Kimse ile paylaşmadan!.. Bunun nasıl hissettirdiğini anlatamam. Çok can yakıcıydı.

Egoyu bastırmak!.. İnsanlar hiç haketmeyen bir şöhreti gösterip “Şu, en iyisidir.” gibi saçma sapan cümleler kurduğunda “herkesi okudun, tanıdın, bildin, eminsin yani?” dememek için dilini ısırmak…

Her şeyden önce DNA’sına uygun üretilmiş her sanat eserini bir çiçek gibi düşünün. Gül, papatya, nergis, sümbül…

Papatya’ya, “Gülde diken var, sende neden yok?” diye sorarsanız! Tenezzül edip de size cevap bile vermez.

Ancak ve ancak! Cahil bırakılmış, hakkı olan yaşam standartı elinden alınmış ve bu nedenle sürekli yarış atı gibi mücadeleye zorlanan bir toplumda yetişmiş olduğunun farkına varamayan bir dangalak… Her şeyi kıyaslama çabası içine girer.

Yaradılışı anlayan görecektir. Birinci, ikinci yok. Kıyas yok. Kantar yok. Sadece kendin olmak var. Kendi iş ve üslubunu üreten sanatçılar bunu yapmalı. Herkese cevap vere vere bu hale geldiler.

Gitsin ve öğrensin. Bu her şeyi açıklama çabanız neden?

 

 

 

 

Sizi bu düşünceniz mi her şey hazır olana kadar kimseyle paylaşmamaya yöneltti?

Ben, çocuk yaşlarda müfredatını yazmış ve geri kalan her şeyi zaman kaybı olarak gören biriyim. Bu yüzden evet, bir sebebi de budur.

Hiçbir şey fikir ve eser üreticilerini, kötü olduğu halde ezberlenmiş popüler kültür örneklerinden bahsedilmesi ve o örneklerle kıyaslanması kadar acıtmaz. En zor anlar o anlardır.

Eğer ki üretiminizi benim gibi kimseye bahsetmeden saklıyor ve doğru zamanı bekliyorsanız iyi olduğunuzu düşündüğünüz bir alanda yapılan bu konuşmaları dinlemek(!) zorunda kalıyorsanız işte cehennem tam olarak orasıdır. Vaktinizin geleceği güne kadar neler ürettiğinizi, kim olduğunuzu söylemeden sabırla beklediğiniz yer önemlidir.

Eğer siz başarırsanız aynı insanlar, sizden sonrakileri de sizin eserlerinizle ulaşılmaza ve çıkmaza sokacaklardır. Bundan emin olun.

Filmin hiç bir sahnesinde yer almayacak olan bu insanlar, her zaman herkesi birbiri ile kıyaslarlar.

Benden öncekiler beni…

Ben benden sonrakileri beklerken…

Bir diğer sebep ise şudur:

Dijitali ve dünyayı çocukken çok iyi okuduğumu düşünüyorum. Tüm eserlerimi saklayarak ilerledim. Merkeziyetsiz bir dünya ve daha sağlam eser koruma kanunlarıyla dijital teknoloji ile birlikte bağımsız bir sanatçının daha güçlü ilerleyebileceğini öngördüm.

Çocuk yaşta Facebook ve YouTube gibi mecralar yok iken arkadaşlarıma, “Bir gün kendi kanallarınız olacak, şöhretli insanları gözünüzde büyütmeyin.” derdim. “Şöhrete aldanmayın.” derdim. Ben bu günleri biliyordum ve kendimi buna hazırladım.

 

 

Hatta kuzenimin de şarkıları vardı. Kimseye verme dedim. Bir şarkısını çaldırdı. O şarkıyı 5-6  ünlü isim okudu. Şimdi o şarkı başka birinin üzerinde. Sonra küstü. Bir daha da şarkı vermedi.

Değdi mi? Onları yok edebilecek güce sahipken… Onların sistemine, düzenine girmeye çalışmak. Sadece sabretmek gerekiyor.

Dikkatli ve eğitimli bir göz görebilir ki bahsi geçen isimlerin bir çoğunda yetenekten ya da eğitimden gelen bir başarı yok. Zümreler ve önünü tutukları nehirler var. Kendi zümreni kur ve onlarla asla aynı masaya oturma. Ben buna inanırım.

 

Birden çok alanda eğitim aldığınız halde disiplinlerarası sınırları çok önemsiyor gibisiniz. Neden?

Çünkü başarılı olmak bir yere ait olduğunuz anlamına gelmez. Maalesef, popüler kültür algıyı değiştirdi. Örneğin, TV’lerde bir profesör var. Ana branşı jeoloji olduğu halde tarih konuşmaları yapıyor. Yanındaki esas alanı tarih olan bir tarihçi de meslektaşlarından utanmadan her yere bu isimle gidiyor. Başka tarihçi yok mu memlekette? Neden hep aynı isimler var gündemde?

Asıl insanlığı yok eden, inatla zümreleşen ve herkese cahil diyen bu insanlardır. Bilge insanlar, arkadaşlıkla liyakatı karıştırmazlar. Sonra insanlara damadını ekonomi bakanı yapmış diyemezsiniz. Çünkü, hepiniz aynısını yapıyorsunuz. Hepiniz bunu yapıyorsunuz. Arkadaşız, tarih üzerine beraber çok kez çalıştık!

Eee? Bize ne? Benim arkadaşım değil.

Olması gerektiğini düşündüğüm, kendi anlayışımdan bir örnek vereyim.

En az uzman olduğum alanlardan biri Brezilya kültürüne ait dövüş sanatı olan “capoeira” dır. 10 yıl boyunca yaptım. Haftada 4 gün gitmeniz gereken bir spor dalıdır. Bu kadar emek verdiğim ve sevdiğim bir alanda bile ne zaman biri yanıma gelip “Öğretir misin?” diye sorarsa onu resmi temsilcisi olan arkadaşıma yönlendiririm.

Bir işte bilgi sahibi olmanız, onun içinde olduğunuz, ona hayatınızı verdiğiniz anlamına gelmez. Hatta, tüm dünya toplanıp sen bu alanın en iyisisin dese bile bence gerçek bir bilge, o disiplinde birden fazla kabiliyeti varsa bile “akademik anlamda” ömür harcayanlara yönlendirir.

Zaten bunun önemini ve aksinin nasıl bir kaos yaratacağını anlayacağınız bir döneme girdiniz.

Bütün bunları hesapladığım için bu hayatı yaşadım. Benden sonrasına sağlam bir yol bırakabilmek için buna inandım.

 

Yetenek ve insanın kendi kendini geliştirmesinin bir önemi yok mu?

Kişisel başarılar yolu etkilememeli. Yoksa bu dünyada öğreti diye bir şey kalmaz. Şu an olduğu gibi tekrar ve tekrar başa döneriz. Eğitimsiz senaristlerin, Yunan tragedyaları dışında bir hikaye yazamaması gibi. Katarsis dışında bir duygu deneyiminiz yok. Maalesef!

Yetenek ile yolu karıştırmayalım! Yetenek, kişisel ve psikolojik başarıdır. Yol, toplumsal ve sosyolojik olarak yaşayan bir organizmadır. Daha önemlidir! Kişisel egolarla asıl yolu çarpıtmamalısınız!

Bunu yapmak bilgi sahtekarlığıdır.

Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar tüm hayatlarını sahte bilgiyle hatta bilgiyi satanlarla savaşarak geçirdiler. Mücadele ettikleri sofistler cahil değildi. Son derece kurnaz ve güçlü bir topluluktu. Araştırın o günler aynı bugünki dünya gibi. Doktorlara istediği makaleyi yazdıran dünyadayız.

Kimi felsefe hocaları, sofistlerin insanlığa katkılarını da yüksek sayar. Ama bir gün Platonu anlayacaksınız. Ben de o yoldayım.

Eğitimde fırsat eşitliğini lütfen tekrar hatırlayın. Gençlere diploma sormayacaksanız üniversiteleri kapatın. Bu yaptığınız; İlk derse, mantığa aykırı!

 

 

 

Çocuklarına üniversite kazan diye baskı yapan bir toplum,

İşe alımda diploma şart değil diyorsa bu mantık hatasıdır.

Modern bir tabirle mavi ekrandır. Bunu nasıl fark etmezsiniz?

 

Siz nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Kızılderililerin bir sözü var. Çok severim. Bir insanın ne kadar “tok bir bilge” olduğunu bu anlayış gösteriyor bana. “Çocuklara yeşerebilecekleri alanlar bırakın.” derler. Ne kadar tok gözlü, bilgece ve kusursuz tamamlanmış bir yol! Tıpkı burada sözün sahibinin kim olduğunu belirttiğim gibi.

İşte bu yoldur. Neden tekrar kurulmuş cümleleri kurup akademiye karşı çıkıp taş devrinde bulunmuş şeyleri kendi bulmuş gibi diretir insan? Bir alanda gerçekten yeteneğin varsa nasıl o alanda eğitim almaya hevesin olmaz? Bu büyük bir bahane.

Sevdiği bölümü kazanamayan insanların üniversite yorumlarıyla faydasal sonuç değerlendirilmez. Sevmediği bölüme girmiş işte!

Yıllardır hayalini kurduğu bölümü kazanan ve o işi yapan insanları inceleyin. İyi bir öğretmen yardımıyla kaç bin yıllık avantaj kazandılar?

Dünya sizin kişisel gösteri alanınız değil. On parmağınızda on marifet olsa bile başka insanlara kendini göstermesi için fırsat vermelisiniz. Başka alanlarla ilgilenip kendini geliştirmeli ama bu o alanların hepsinde yer kaplama çabasına dönüşmemeli.

Multidisipliner algı insanları ezmek için değil ortaya geçip bir köprü görevi görmek içindir. Örümcek ağının tamamını defalarca örmüş kişi, merkezini doğru tarif edebilir.

Ben bu sebeple olabildiğince sessiz, sedasız, kalabalık yaratmadan ilerliyorum. Çünkü, yaptığım şeyin ne olduğundan ve ileride neye dönüşeceğinden eminim. ”

“Saldırgan, ilkel ve aç bir hayvan gibi birden fazla alanda övgü görmek isteyen ve ilginin her türlüsüne düşkün insanlara üzülüyorum. Ben onların olmaya çalıştığı kişiyim. Eğer ki donanım, her konuda ahkam kesme hakkı veriyorsa herkes sussun sadece ben konuşabilirim. Göreceksiniz ki benden haberdar oldukça hepsi derin bir sessizliğe gömülecekler.”

 

Örnek aldığınız, takdir ettiğiniz isimler var mı?

“Ben, Pisagor’un ve Leonardo da Vinci’nin yolundan giden  bugün untturulan fakat gelecekte  öneminin tekrar anlaşılacağı size göre eski (bize göre sonsuz) öğretinin yaşayan tek tük nadir temsilcilerinden biriyim. Bu yolu bilen ve yürütnler kalmadı.

Ben bir Lou-Lan’ım. Vakti geldiğinde bunu anlatmak için sabırsızlanıyorum.

 

Sabırlı bir insansınız. Motivasyonunuz ve amacınız nedir?

Sabrım, Konfüçyus gibi bulunduğum zamandan ve mekandan bağımsız olabileceğime inancımdandır. Hep böyle hissettim. Bu beni rahatlatıyor. İlahi denge ve adalete hep inandım.

Niyetim ise şudur: Multidispliner ve şifrelenmiş bir algoritmayı, dijital ve gerçek evrene özgürce salarak hiç tanımayacağım geleceğin organik çocuklarını, hümanoidlerini, yapay zeka varlıklarını ve şimdilik adını koyamadığınız bilinen ve bilinmeyen tüm varlıkları yetiştirmektir. Çünkü o çocuklardan biri tekrar ben olacağım. Tıpkı daha önce olduğum gibi.

Ölüm sadece ona inanan ruhlar içindir vardır.

Bu yoğun düşünce insanının çok daha büyük kitlelere ulaşması dileklerimizle.

Kendisini “Multidisipliner İnsan” olarak tanımlayan İnan Yılmaz’a, dileyenler ulaşabilsinler diye sade başlıklar altında ilgili sosyal medya hesaplarını ve kısaca eğitim bilgilerini bırakalım.

 

 

 

 

 

Eğitimler:

Kum Sanat (Ressam Cezmi Orhan), 2006- 2007.

Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik ve Cam Bölümü  (Lisans, 2007– 2008 Terk)

Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü (Lisansi 2008-2011  Mezun)

Haliç Üniversitesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü (Yüksek Lisans, 2014– 2017)

Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümü (Lisans, 2014 – 2022)

İstanbul Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Bölümü (Lisans, 2021 – devam ediyor)

Dövüş Sanatları:

Capoeira (2007– 2017)

Aikijutsu (2007– 2008)

Şarkılarına tüm dijital platformlardan ulaşabilirsiniz.

“Vardiya” ve “Kendimi” adlı şarkı linklerini mutlaka dinlemeniz için aşağıya bırakıyorum.

Kendimi: https://youtu.be/excZ2khaDBo

Vardiya: https://youtu.be/Oni2AP4k7Mw

İnan Yılmaz resmi hesap bilgileri şunlardır:

Web Sitesi: www.inanyilmaz.com , www.inanyilmaz.net, www.inanyilmaz.com.tr

Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC43LJmFk4x22FCo8xlkyH7Q

Instagram: https://www.instagram.com/subtilesecret/

Twitter: https://twitter.com/subtilesecret

Spotify: https://open.spotify.com/artist/7ibALxQWe3q0YOLWWUsTAv

Linkedin Hesabı:  https://www.linkedin.com/in/anyilmaz/

Nft Art: https://foundation.app/subtilesecret

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version